Pages

2 Eylül 2016 Cuma

Hasip Akgül - Albayım

Hasip Akgül, varlığından bir köşe yazısı sayesinde haberdar olduğum yazarlarımızdan. Tiyatro ve yazarlık eğitiminden sonra sosyalist politika, yayıncılık ve kitapçılıkla iç içe geçen bir yaşam… Oğuz Atay'ın Yaşam Oyunu (1996) ve Görme Kılavuzu (1999) isimli kitaplar… Ve son olarak geçtiğimiz aylarda biz okurlarla buluşan bir ilk roman: Albayım.

Albayım'ın basımının hemen ardından kendisiyle yapılan bir söyleşide roman sanatını ilerici bir yörüngeye oturtuyor Hasip Akgül. Bunu da romanın sunduğu uçsuz bucaksız olanaklarla ve yapısıyla ilişkilendiriyor. Hem romanda anlatınların içinde olma, onun içine bütünüyle düşme hem de kendini onun dışında konumlandırarak - bunu kaç okurun hakkıyla başarabildiği de düşünülmeli -  anlatılanları sonsuz ölçüde yorumlama olanağı sunan bir yapıdan bahsediyor Akgül ve ilk romanı Albayım'da da bu bakışı göstermeye çalıştığını düşünüyorum, yarattığı karakterler ve kurmacayla. Hem romanın baş kişisi Kemal hem de romanı nasıl yazdığını, neden yazmaya başladığını anlatan, romana adeta bir 3. göz olup dışardan bakan Kemal...

Kemal'in adını anmışken onunla devam edelim... Solcu, solcu olduğu kadar sorunlu, takıntılı ve bastırılmış bir kişiliğe sahiptir Kemal. Bunun da temel sebebi tepesindeki ceberrut babası, yani Atatürk ve Cumhuriyet sevdalısı Albayım'dır. Kemal'in her yerini ele geçirmiştir: beyninde onun kelimeleri döner durur, ağzını açtığında Albayım'ın kelimeleri saçılır etrafa, tıpkı onun tonlamarıyla ''tabiyatiylen''. Kemal'in meselesi Albayım'ı susturmanın bir yolunu bulup özgürleşmektir. (Elbette burda bir metaforun varlığından söz etmek, romanın Kemalizm eleştirisi barındırdığını vurgulamak gerekiyor. Bunu aşağıda biraz daha açmaya çalışacağım.) Bunun için yollar arar durur. Ritim tutma, bateri çalma, hurdalıklarda sabahlama, kendini sabahın köründe yollara vurma, ortadan kaybolma... İşte bu yürüyüşlerden birinde Hayalhane Sokak'ta 'Karakterleri Yaşatma Cemiyeti' isminde, roman karakterlerinin müdavimi olduğu fantastik bir yer bulur Kemal. Ağzında kendine özgü yeni sözlerin ortaya çıktığını duyumsar ve başlar hayalci gerçekçi romanını yazmaya. Daha doğrusu meselesini ortadan kaldırmaya, Albayım'a hayatının oyununu oynamaya...

Hasip Akgül'ün yoğun bir politik kişiliğe ve geçmişe sahip olduğundan bahsetmiştim yazımın başında. Dolayısıyla ilk romanının da politik öğeler barındırması kaçınılmaz oluyor. ''Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız / Tufanları gösteren tarihlerin yadıyız / Kanla, irfanla kurduk biz bu Cumhuriyeti / Cehennemler kudursa ölmez nigahbanıyız'' marşı eşliğinde eğitilen, kurucu unsuru olduğu Cumhuriyet'in kritik tarihsel dönemeçlerinde ''Harbiyeli aldanmaz'' diyerek veya ''Cumhuriyeti koruyup kollamak görevi'' ile rol alan bir yapının mensubu babası emekli Albayım Yurdanur Yılmaztürk'ün evini bastırmayla başlar işe Kemal. Özenle sakladığı Atatürk'e ait resimler, giysi replikaları talan edilir ve saçma sapan bir sebeple derdest edilip gözaltına alınır zavallı Albayım. Tahmin edebileceğiniz üzere bu baskın Balyoz, Ergenekon gibi kod adlarla anılan, ''Türkiye'deki en büyük vesayeti kaldırıyoruz'' yaygaralarıyla desteklenen ve TSK'nın dönüştürülerek tasfiyesini amaçlayan uyduruk davalarla ilgilidir. Hasip Akgül'ün Albayım'ın kendisine ve aile bireylerine seçtiği isimler (çoçukları Mustafa ve Kemal; ilk eşi Fikriye ve ikinci eşi Latife), romanda Albayım'ın şahsında bir tür Kemalizm eleştirisi murat ettiğini gösteriyor. Bir zamanlar ''Gardrop Atatürkçülüğü'' denilen, şimdi de yakalara takılan rozetler, araç arkalarına yazılan Atatürk imzalarıyla veya dağa vuran bulut gölgesinde Atatürk sureti bulmalar gibi şekilciliklerle karikatürize edilen bir tür tapınmayı eleştiriyor. Romanın sonlarına doğru bir kasabada yılın belli bir zamanında (10 Kasım) kayaların gölgesinden Atatürk silüeti oluştuğu iddiasıyla ''Dağa Düşen Büyük Gölge Festivali'' düzenleniyor. Ancak, hava kapalı olduğu için gölge görünmeyince festival için toplanan kitle, beyaz postunda Arapça Allah sözcüğüne benzeyen bir lekesi olan koyuna yöneliyor ve onunla kendinden geçiyor. Gerçekten de bu koyunla fotoğraf çektiren, ona el sürüp kelime-i şahadet getirmek isteyenlerin, bir ''çok ünlü kudretli'' için söylenen söze kinayeyle, ''onun postundaki tüylere kurban olayım'' diye zırvalamasıyla, ''Dağa Düşen Büyük Gölge Festivali'' düzenleyenler arasında nitel bir fark bulunmuyor. Bize de Gramsci'yi hatırlayıp ''Ey saçma bir tek sen ölümsüzsün!'' demek kalıyor.

Özetle, kurgusu ve içeriğiyle umut veren, farklı, özgün bir ilk roman Albayım. Umarım roman üzerinde kafa yormaya, yeni romanlar yazmaya devam eder Hasip Akgül ve biz okurlar da Albayım'ın kahramanı Kemal'in deyişiyle 'hayalci gerçekçi' romanlar okumaya devam ederiz.

Ayrıntı Yayınları, 2016, 1. Basım


Hasip Akgül (1965 - )
Related Posts with Thumbnails