Pages

19 Haziran 2016 Pazar

Sezgin Kaymaz - Kün

Sezgin Kaymaz, kitapları sosyal medyada epey parlatılan, anladığım kadarıyla yazdıklarını neredeyse hatmetmiş, yazacaklarını ise merakla bekleyen bir okur kitlesine, hararetli takipçilere sahip yazarlarımızdan. Kitapları hakkında yazılanlar, dillendirilenler onunla henüz tanışmamış okuru hemen kışkırtacak, cezbedecek kalibrede: nefes kesen kurgular, Türkçenin gövde gösterisi ve buna benzer övgü dolu yorumlar gırla gidiyor... Hatta geçen sene transfer olduğu April Yayıncılık'tan çıkan öykü kitabı ''Bakele'''nin arka kapak yazısında "...okuyan 'İyi ki Türkçe biliyorum' diye şükrediyor." yazıyor. ''Ben de şükretmek istiyorum, benim neyim eksik'' diyerek, ''Kün'''ü aldım elime.

(''Bakele'''yi eleştiren, benim de ''Kün'''ü okumama vesile olan yazıya şu bağlantıdan ulaşabilirsiniz: http://www.benyazarsamolur.com/bakele-sezgin-kaymaz/)

Kün, Arapça 'ol' demekmiş. Arka kapağında da ''neleri neleri olduran bir roman...'' yazıyor. Olanlar ya da oldurulanlarsa bir dizi doğaüstü olay... 28 yaşında, Çeto isimli Konya ağzıyla konuşan bir köpek, onlarca kişi tarafından, birbirinden habersiz görülen ve gerçekleşen rüyalar, mezarlarından edilmiş*, yattıkları yere yeniden dönmek isteyen, dirilere bulaşıp, onlara türküler söyletip göbek attıran, rüyalarında kefen ütülettiren ölüler, ölülerle iletişim kuran köpekler, herkes tarafından itilip kakılmış, kendisine el kaldıranı, yaşına bakmadan pes ettirinceye kadar benzeten, sarışın ama kapkara gözlü ufacık bir çocuk Ömer, tüm ahlaksızlıklarına rağmen, okuduğu ezanla camiyi doldurup taşıran, sonra yine ezanıyla ölüleri mezarlarına geri döndüren üçkağıtçı Aşut... Ve daha neler neler... Bir romanda doğaüstü olaylar elbette kendine yer bulabilir. Ama, gerçekliğin altını kalın kalın çizdiği, onu güçlendirdiği ölçüde. O yüzden, büyülü gerçekçilik diye bir akımdan bahsediyoruz. O yüzden Gabriel Garcia Marquez'in yazdıkları baştacı, hakkında tonlarca yazı, inceleme var... Yoksa öngörülemez, gizemlerle dolu, akıl sır ermez bir dünyanın kapısını açan, insanı edilgenleştiren bir edebiyat ve roman anlayışı, bilinci dumura uğratmaktan başka bir işe hizmet etmiyor ne yazık ki. Dolayısıyla ''Kün'''de epey yer tutan, birbirini izleyen gerçeküstü olaylar, bir zamanlar yolları beraber arşınlayan, şimdi ise 'paralel' ilan edilmiş bir dizi kanaldaki kalp gözünü açan programlara benziyor. 

(''Bakele'''yi okumadım - ''Kün'''den sonra okumayı da düşünmüyorum doğrusu - ama, onu okuyanı Türkçe bildiğine şükrettiren April Yayıncılık, ''Kün'''ü yeniden bastığında 'İşte büyülü gerçekçiliğe Türkçe bir soluk', diye pazarlarsa hiç şaşırmam.)

Romanın karakterleri de kalın çizgilerle çizilmiş, adeta o çizgilerle korunmuş. İyiler hep ve çok iyi, kötüler ise hep ve çok şeytan... Arası yok. Para hırsı gözlerini kör etmiş, ölülerin musallat olup göbek attırdığı muhtar Naci Kalaycı ve yeğenleri, küçük Ömer'e eziyet etmekten zevk duyan aielesi, öğretmeni, arkadaşları... Karşılarında ise iyilik abidesi Hüdai Nabit, Muzaffer Hoca, hatta Konya ağzıyla konuşan köpek Çeto... Bir tarafa iyilik, diğer tarafa da kötülük sızmıyor. Ortaya ise yer yer eğlendirseler de yavan karakterler çıkıyor. Bununla beraber tuğla ebatlarında ve kendisine bir zamanların Ankara ve Konya'sını mesken seçen koca kitapta o günlere dair ne siyasi ne ekonomik ne de toplumsal bir arka plan var. Diğer kitaplarını bilmemekle birlikte, belki de Sezgin Kaymaz'ın böyle bir meselesi yoktur.

70'li yıllardan gerçekçi bir kesit, toplumsal bir panorama sunan ''İstanbul Falcısı'' hakkında yazmıştım geçenlerde. İçinde debelendiğimiz, nefes almaya zorlandığımız piyasa edebiyatı/edebiyat piyasası namlı çöplükte, iyi edebiyata, iyi romana örnekti benim için, romanın küçük kahramanı kambur Bekir'in ağzından dökülenler. ''Kün'' için ise yazımda geçen nedenlerden dolayı benzer şeyleri yazamıyorum maalesef. ''İstanbul Falcısı'' ne ise ''Kün'' o değil ya da ''Kün'' ne ise ''İstanbul Falcısı'' o değil...

* Mezarların talan edilişiyle ilgili iyi bir şeyler okumak istiyorsanız, - kitabı beğenmesem de - Nihat Genç'in ''İslamcı Erol Nasıl Çıldırdı?'' isimli romanının giriş bölümünü tavsiye ederim.

İletişim Yayınları, 2013, 1. Basım

Sezgin Kaymaz (1962 - )

4 yorum:

  1. Aaa çok şaşkınım. Sanırım Sezgin Kaymaz hakkında okuduğum ilk olumsuz yorumdu bu. Ben bütün kitaplarını okudum, çok seviyorum, yeni kitabı çıksın diye gün sayıyorum desem yalan olmaz. Ama hikâyeleri için Bakele'yi tavsiye etmem. Medet derim. Romanlardan da Lucky, Kün, Zindankale benim ilk saydıklarımdır. Ben Lucky'i okuduktan sonra gidip bulduğum bütün Sezgin Kaymaz kitaplarını almıştım. Bende öyle bir etkisi olmuştu :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kün’ü okurken yer yer eglendim ama, bana bir sey kattigini söyleyemem. Bana hitap eden bir yazar oldugunu düsünmüyorum. O yüzden baska bir kitabini okuyacagimi sanmiyorum dogrusu :)

      Sil
  2. kitabı bitirdikten sonra kafamda kitabın eksikleri bi bir sıralamaya başladım doyamadığımı aksine yavan bulduğumu hissettim tavsiye üzerine aldığım kitabın iyi bir okur okur olduğunu düşündüğüm arkadaşımı bu denli heyecanlandırmasına bir anlam veremedim yazınızı okuduğumda tespitlerinizin kitap ve özellikle Marquez ile olan bölümlere hak vermemek mümkün değil.Kalemize sağlık okuduğum en sağlıklı yorumdu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tesekkürler yorumunuz icin. Yazimda aciklamaya calistigim gibi Kün vasat, hatta vasat alti bir kitap benim gözümde. Kün’e tapinir derecede sahip cikarken onunla benzer kalibrede ya da sacmalikta „gerceküstülükler“ iceren kitaplara dogru bir sekilde „hic gercekci degil“ ya da „cok sacma“ gibi yorumlar yaziyor benzer okurlar. Anlam veremiyorum dogrusu.

      Sil

Related Posts with Thumbnails